20 Ocak 2013 Pazar

Sait Faik Abasıyanık Seçme Öyküler

               Sait Faik Abasıyanık


Dosya:Saitfaik.jpg              Sait Faik Abasıyanık  (18 Kasım ya da 22 Kasım ya da 23 Kasım 1906–  11 Mayıs 1954), Türk öykü ve roman yazarı, şair. Türk hikâyeciliğinin önde gelen yazarlarından sayılan Abasıyanık,çağdaş hikâyeciliğe yaptığı katkılarla Türk edebiyatında bir dönüm noktası sayılır.Modern Türk hikâyeciliğinin öncülerinden olan Sait Faik, getirdiği yeniliklerle "kökü kendisinde olan" bir yazar olarak kabul edilir. Klasik öykü tekniğini yıkarak doğayı ve insanları basit, samimi, hem iyi hem kötü taraflarıyla oldukları gibi fakat şiirsel ve usta bir dille anlattı. Bunu yaparken diğer çoğu Cumhuriyet sonrası sanatçısı gibi Batı'daki gelişmelere bağlı kalmadı, hiçbir edebî anlayışın etkisinde hareket etmedi ve belli bir tarzın takipçisi olmadı.
            Toplumun problemlerine değil bireyin toplum içindeki sorunlarına yönelen yazar, öykülerinde çoğunlukla kendisinden yola çıkıp bireyler hakkında yazarak insan gerçeğini anlamaya çalıştı. Çoğunlukla şehirli alt sınıfın hayatını yazan Abasıyanık, balıkçı, işsiz, kıraathane sahibi gibi karakterleri anlattı. İnsanların yaşama biçimlerini, isteklerini, tasalarını, korkularını ve sevinçlerini irdeleyerek, toplum meselelerinden çok "insanı ele alan sanatçılar" sınıfında yer aldı.
1930'larda başladığı yazı hayatı boyunca "sorumlu avare", "gözlemci balıkçı", "çakırkeyf sirozlu", "küfürbaz şair", "müflis tacir", "züğürt yazar", "hamdolsun diyemeyen rantiye", "anadan doğma çevreci" gibi sıfatlarla anılan Abasıyanık'ın tüm yazdıkları bir şair duyarlılığı içerdi. Hikâye, roman, şiir yazan, çeviriler ve röportajlar yapan sanatçı bütün bu türleri kendine özgü tarzı ile kaynaştırdı. Yazarın, anlık heyecanlarını yansıtan izlenimci ve fovist ressamların üslubunu anımsatan bir tarzı olduğu söylenmiştir.
      Kendi özgün dilini oluştururken André Gide, Comte de Lautréamont, Jean Genet gibi isimlerden etkilenen Abasıyanık, kendisinden sonra gelen Ferit Edgü, Adalet Ağaoğlu, Demir Özlü gibi pek çok yazara da öncülük etti. Ölümünün ardından Burgaz Adası'ndaki evi müzeye dönüştürülen yazar adına her sene öykü ödülü de verilmektedir.

 http://tr.wikipedia.org/wiki/Sait_Faik_Abas%C4%B1yan%C4%B1k


                   Havuz  Başı
             Ben ve 2 arkadaşım  Havuz Başı adlı öykü için bir video çektik.Bu videoyu yaklaşık iki saatte çektikve Onur Berk Sunal kameraman olarak bize yardım etti.Aynı zamanda videoyu düzenlemeyi de o yaptı.Videodaki roller aşağıdaki gibidir:

Dadlez SABAK------Köylü adam 
Kadir Kaan Kocaman -------Şehirli adam
Gülsena Altıntaş------Köylü kadın

Videoyu izlemek için tıklayın. 




Elektra

SOFOKLES


Sofokles büstü  Musei Capitolini, RomaSofokles (MÖ 496-MÖ 406) Atina dışında Kolonos'ta doğmuştur. Babası Sophillos zengin bir silah üreticisiydi. 5. yüzyıl Atina'sında yaşamış, Atina site devletinin hem gelişimini hem de çöküşünü görmüş. Birçok resmi ve askeri görevlerde bulunmuş. 441'de birliğe bağlı site devletlerine katkıları yöneten Kolegiumun üyesiydi. 441-440'ta Perikles ile Sisam'da baş gösteren ayaklanmayı bastırmak üzere görev almış. Salamis deniz zaferini kutlamak üzere düzenlenen gençler korosunu yönetmiş. Kendisinden 16-17 yaş küçük olan Euripides'in ölüm haberi üzerine tragedyalarına yas giysileriyle gelerek meslektaşına duyduğu saygıyı göstermiştir.Sofokles'in ilk birinciliği MÖ 468 yılındadır. İlk ödülünü Dionysia şenliğindeki tiyatro oyunu yarışmalarında aldı. Uzun yaşamı boyunca eserler yazmaya devam etmiş. Filoktetes adlı oyununu 88 yaşında kendisi sahneye koymuştur. MÖ 420 yılında Asklepios'un heykelini tapınağa yerleşinceye kadar evinde tutmuştur. Bu davranışıyla ölümünden sonra da Atinalılar tarafından onurlandırılmıştır. MÖ 413'te Peloponnesos Savaşı boyunca Sicilya'daki Atinalı kuvvetin yıkımına karşılık veren komutanlardan biri olmuştur.
Tragedyalarında bir yazarın seyircilerine söylediklerinden çok bir yurttaş olarak diğer yurttaşa söylemek istedikleriydi.Seyircileri düşünmeye yönelten bir uyarıcı ve danışmandı. Suda'ya göre Sofokles 123 oyun yazmış ancak 7 tanesi tam şekliyle günümüze ulaşmıştır. Bunlar Troyalı Kadınlar, Aias, Kral Oidipus, Oidipus Kolonos'ta, Antigone, Elektra, Filoktetes.
Sofokles'in sahneye getirdiği yenilik korodakilerin sayısını 12'den 15'e çıkarmıştır.Sanat yapıtının temel koşutu site ilişkileri olmuştur.
Sofokles'in eserlerinin bize en iyi ulaşanları MS 950'de Bizans'taki el yazmalarıdır. Aiskhylos, Sofokles ve Rodoslu Apollonios'un Argonauticasından meydana gelen bir metin destesi Giovanni Aurispa tarafından 1453'te İstanbul'dan İtalya'daki Floransa Medici kitaplığına getirildi. Bu el yazmalarının yanında Sofokles'e ait olduğu kesin olmayan el yazmaları vardır.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Sofokles

                                            ELEKTRA
          Elektra kitabı için altı arkadaşımla beraber yaratıcı bir çalışma olarak video çektik.Videoda öncelikle karakterleri tanıttık.Sonra bütün kitabın en önemli bölümlerinden bazılarının video olarak çektik.Videonun çekimi iki gün sürdü ve altı kişiyi bir yerde toparlamak çok zordu ama her şeye rağmen videoyu çektik ve düzenledik.Videodaki karakterler şunlardır:

SENA AKGÜN--------------ELEKTRA
HEVAL ÇOBAN-------------KLYTAİMNESTRA
BARIŞCAN AVCI------------AİGİSTHOS 
ARİFCAN FAİK YILMAZ----ORESTES
FURKAN AKYOL-----------KRYSOTHEMİS
DADLEZ SABAK-------------KOROBAŞI

Yaptığımız yaratıcı çalışmayı görmek için tıklayın. 

19 Ocak 2013 Cumartesi

Küçük Kara Balık

SAMED BEHRENGİ
Dosya:Samad Behrangi.JPG  Babasının adı İzzet, annesinin adı Sara idi. İran genelinde seyahatler ile Fars ve Azeri halk kültürü üzerine incelemeler yaptı. Halkın dilinde dolaşan masalları, söylenceleri derledi, yorumladı, yeniden yazdı. Bunları derlemenin yanı sıra, çocuk öyküleri yazdı. Ne var ki kimilerince çocuk öyküleri olarak görülen bu yapıtlar kimilerince de İran ve diğer dünya halklarına, adalet, eşitlik, dogmayı sorgulama, direnebilme gibi öğütlerde bulunan metinlerdir. Zamanının Şah yönetimine karşı masal ve hikâyeler yazarak karşı koymaya çalışmış, başkaldırmıştır.Samed Behrengi öğretmen okulunda okumuştur. Öğreniminitamamladıktan sonra köy okullarında öğretmenliğe başlamıştır. Kısa hayatı boyunca her zaman çocuklara hayatı anlatmaya çalışmış ve öğretmenlik görevinde kalmıştır.

    Samed Behrengi (1967) 29 yaşındayken şüphe uyandıran bir biçimde Aras Nehri'nde ölmüştür. Yüzerken boğulduğu söylentisi yayılsa da buna kimse inanmadı, çünkü Behrengi, yazdığı masallarla, ülkesinin başına çöreklenmiş Şahlık düzenini açıkça eleştiyor, her türlü baskı yönetimine karşı çıkıyordu. Bu yüzden suikaste uğradığı düşünülmektedir.Yapıtları onlarca dile çevrilmiştir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Samed_Behrengi




Küçük Kara Balık
           Yaşlı bir balık çevresine on iki bin çocuğu ve torunu toplar ve onlara masal anlatmaya başlar:
                Küçük Kara Balık adında  yavru bir balık varmış. Küçük Kara Balık ve annesi bir ırmakta yosunlu bir taşın altında yaşarlarmış ve hiçbir zaman evlerinden uzaklaşmazlar  hep evlerini çevresinde dolanırlarmış.Ama Küçük Kara Balık çok meraklıymış ve bir kerecik  de  olsa  uzakları, nehrin sonunu görmek istermiş.Bir sabah çok erken bir saatte annesinin uyandırmış ve nehrin sonuna doğru gitmek istediğini söylemiş. Annesiyle tartışmışlar ve bir sure sonar çevrelerindeki bütün balıklar da tartışmaya katılmışlar .Herkes gitmenin çok saçma olduğunu söylemiş ve onu ikna etmeye çalışmışlar.Ama Küçük Kara Balık ikna olmamış ve yola çıkmış.Bir Süre yüzdükten sonra hiç görmediği yavru kurbağalarla karşılaşmış.Bir sure onlarla tartışıp cahil olduklarını anlayınca yoluna devam etmiş.Bir yengeçle karşılaşmış ve yengeç ona zarar vermek için onu kandırırken bir anda suya koyunlar yakalaşmış ve  yengeç  kuma gömülmüş.Orada bir kertenkeleyle karşılaşır.Kertenkeleye  kuşları sorar ve kertenkele ona bir hançer verir.Uzun bir sure gittikten sonra bir grup balıkla karşılaşmış.Onlarla sohbet eder ve gelmek isteyen var mı diye sorar ama herkes pelikanlardan korktuğu için ona katılmazlar.Biraz daha yüzdükten sonra hava kararır ve bir taşın altında uyur.Gece Ay’la sohbet ederler ama sohbetlerinin ortasındayken bir bulut gelip sohbetlerinin böler.Ve uyumaya devam eder. Sabah kalktığında  çevresinde önceki gün  tanıştığı küçük balıklar görür .Onlarla sohbete başlarlar.Tam balıklar pelikanlardan korktuklarını anlatırken çevre kararır ve bir pelikan onları gagasına alır.Küçük balıklar Küçük Kara Balığı suçlarlar ve pelikan onlara çok  güler.Pelikan küçük balıklarla bir anlaşma yapar .Onlara eğer Küçük Kara Balık’ı boğarlarsa  onları serbest bırakacağını söyler.Balıklar saldırır ama bir şey yapamazlar.Sonra hep beraber bir plan hazırlarlar.Küçük Kara Balık ölmüş gibi yapar ve pelikana onu öldürdüklerinin söylerler.Sonra pelikan onları yutar.Tam o  sırada Küçük Kara Balık hançerini çıkarır , pelikanın boğazına saplar ve kaçar .Küçük Kara Balık çok büyük bir suya düşer.Kaybolur. Suyun sonu yoktur. Tam o sırada bir kılıç balığı ona saldırır .Küçük Kara Balık saldırıdan kurtulur ve bir süre sakalanır.Sonra çok büyük bir balık sürüsüyle karşılaşır ve onlarla sohbet eder .Balık sürüsü onu yüzeye çıkmaması konusunda uyarır.Ama o yukarı çıkar.Tam osırad bir balıkçıl kuşu onu gagasıyla yakalar ama yutmaz.Çünkü  onu çocuklarına götürür. Küçük Kara Balık kurtulmak  için kendisinin  zehirli olduğunu söyler .Kuş once inanmaz ama sonra içine bir kuşku düşer ve Küçük Kara Balık’a bir şey sormak için konuşur.Ama tam o sırada Küçük Kara Balık atlar.Ama Küçük Kara Balık suya düşmeden onu tekrar yutar .Artık midededir .Orda yavru ağlayan bir balık görür.Ona yardım eder ve o dışarı çıkar. Küçük Kara Balık’tan  ses yoktur.Kuş bir sure sonra dayanamayıp düşer.Ama Küçük Kara Balık’tan hala ses yoktur…

          Yaşlı balık hikayeyi bitirir.Herkes Küçük Kara Balığa ne olduğunu sorar ama yaşlı balık söylemez.Sonra bütün balıklar uyur ama bir balık uyumamıştır çünkü  o denizleri düşünür…

15 Aralık 2012 Cumartesi

Söyle Margos Nerelisen?

      “Söyle Margos Nerelisen” adlı  kitabın yazarının yani Mıgırdiç Margosyan'nın Diyarbakırlı olması ve kitabın tamamının Diyarbakır'da geçmesinden dolayı kitapta bir çok Kürtçe ve Ermenice kelime bulunmaktadır çünkü Diyarbakır birçok medeniyete beşiklik yapmış, oldukça zengin  sosyo-kültürel yapıya sahip multikültürel bir şehirdir. Yazar, kelimelerin doğal hallerinde kalmaları amacıyla kelimeleri değiştirmemiştir. Sadece daha rahat okunması için  bazı Kürtçe harfler yerine Türkçe harflerle yazmıştır.  Bu kelimelerin daha kolay anlaşılması ve kitabın daha anlaşılır bir hale gelmesi amacıyla bu   kitaptaki Kürtçe kelimeleri çıkarıp onların kelime anlamlarını, kelime türlerini ve Kürtçe'deki doğru yazılışlarını yazarak bunları bir sözlük haline getirdim. Umarım bu sözlükle bu güzel kitabın okunmasını kolaylaştırabilmişimdir.

KÜRTÇE SÖZLÜK

·       Bemurad!:(dey.) isteğine, muradına erme![olumsuz] 
·        dizi neke!:(dey.) hırsızlık yapma!
·       carut:(is.)(carud)ateş küreği,kül küreği,kürek.
·       lülüg:(is.)boru,soba borusu.
·        küçe : (is.)(kuçe)sokak.
·       teşt: (is.)leğen.                                                                        
·        mehf u perişan olmak: (dey.)çok kötü durumda.
·       gotiye ghaç nabe paç:(dey.)(gotiye xaç nabe paç)(Bir kere “ğhaç” derse bir  daha“paç”demez.)Geri adım atmamak.
·       habeş:(is.)bir çeşit şömine.
·        hanek etmek:(fi.)(henek kirin)şaka yapmak.
·       tesi: (is.) yün eğirmeye yarayan alet,iğ.
·       çirton: (is.) çatıdaki su akarı.
·       zabok:(is.)(zaboq)çöplük.
·       cehü:(is.)Diyarbakır ve çevresinde yahudilere verilen isim.
·       fille:(is.)Diyarbakır ve çevresinde Hristiyanlara verilen isim.
·       asori:(is.)Diyarbakır ve çevresinde süryanilere verilen isim.
·       kitti:(is.)( qitî) bir çeşit salatalık,acur.
·        dere:(is.)( derî) kapı.
·       keyd:(is.)(qeyd)hayvanları bağlamak için kullanılan alet,pranga.
·        ava buze : buz suyu,çok soğuk su.
·       verin:(fi.)(werin) cesaret etmek, gelmek ,cüret etmek.
·       şebbot:(is.) Dicle Nehri’nde yaşayan bir tür sazangil.
·       Şirink:(is.) Dicle Nehri’nde yaşayan bir tür balık.
·       Malez:(is.)Bir çeşit yiyecek,bulamaç.
·       zozan:(is.) yayla.
·       gilgil:(is.)mısır (darı),akdarı.
·       berdan berdan:(dey.) başıboş dolaşan kimse.
·        lao:(is.)(law)çocuk ,evlat.
·       teşkele:(is.)(teşqele)olay,boş meşkuliyet,telaş.
·       kırtik:(sıf.)azıcık.
·        Hevş: (is.)(hewş) bahçe,avlu.
·        Alüce:(is.)(aluçe)erik.
·        Peş:(sıf.) ön,ileri.
·        Aşefçi:(is.)ot ayıklayan kimse .                                                                                         
·        Sıtıl:(is.)(sitil)  kova,kazan.                                           


  
      

1 Aralık 2012 Cumartesi

Biletimiz İstanbul'a Kesildi

Biletimiz İstanbul'a Kesildi

"Biletimiz İstanbul'a Kesildi" adlı kitapla ilgili yaratıcı çalışma olarak  kitabın geçtiği ve tanıtılmak istenen kültürü anlatmak için ben ve Cansu arkadaşım kitabın yazarı Mıgırdiç Margosyan ile yapılacak yedi ana sorudan oluşan bir röportaj hazırladık .Önümüzdeki günlerde cevaplarını da alacağız.Yazara soracağımız sorular aşağıdadır.Bu soruların ayrıntıları röporaj yapıldıktan sonra yazılacaktır.









1)İlk olarak kendizi tanıtabilir misiniz? 
-
2)” Biletimiz İstanbul’a Kesildi “ adlı kitabınızı  ve diğer kitaplarınızı hangi amaçlarla yazdınız?
-

3)Çocukluğunuzun geçtiği zamandaki Diyarbakır'ın kültürü ve Diyarbakır Ermeni 'leri hakkında bilgi verebilir misiniz?
-
4)İstanbul'a ilk geldiğinizde kaçyaşındaydınız,en çok hangi zorluklarla karşılaştınız?
-
5)İstanbul'da  sizi nasıl karşıladılar?
-
6)Ermeni olduğunuzdan dolayı yaşadığınınz zorluklar var mı? varsa anlatırmısınız?
 -
7)Başınıza gelen  hatırladığınız ilginç bir olay var mı, varsa anlatırmısınız?
-










1 Kasım 2012 Perşembe

BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİ

Nikolay Vasilyeviç Gogol
Nikolay Vasilyeviç Gogol (Rusça: Николай Васильевич Гоголь) (31 Mart 1809 - 4 Mart 1852) gerçekçi Rus roman ve oyun yazarı. En çok tanınan eseri Ölü Canlar'dır.
Gogol orta halli toprak sahibi bir ailenin çocuğu olarak Ukrayna’da Soroçinski Köyü’nde dünyaya gelir. Gogol’un çocukluğu köy hayatı ile ve yoğun Kazak kültürü etkisinde geçer. Bu hayatın etkisi ileride yazacağı eserlere de yansıyacaktır.
Gogol, gençlik yıllarında şiir ve edebiyata ilgi duyar. 1828'de Petersburg’a gider. Orada memur olmayı ve bir şekilde geçinmeyi umar ancak işler umduğu gibi gitmez. Gogol, Petersburg’dan Almanya’ya gider ancak orada da parası bitene kadar kalabilir. Tekrar Petersburg’a dönüp iş arayan Gogol bu sefer çok düşük bir maaşla da olsa devlet memuru olarak çalışmaya başlar. Bu görevden de bir sene sonra ayrılır.
***http://tr.wikipedia.org/wiki/Nikolay_Vasilyevi%C3%A7_Gogol


Bir Delinin Hatıra Defteri İçin Yapılan Yaratıcı Çalışma:

      Nikolay Vasilyeviç GOGOL'un başyapıtı olan "Bir Delinin Hatıra Defteri" adlı kitabın "Palto"adlı hikayesiyle ilgili arkadaşlarımla yaratıcı bir çalışma yaptım.
             
Bu yaratıcı çalışmada hikayenin belli ve önemli olaylarını fotoğraflar ve videolarla bir film haline getirerek yaratıcı çalışma yaptık. Bu filmdeçoğunlukta belli aralıklarla fotoğraflar çektik.Sonra da en önemli bölümlerle ilgili videolar çektik.Bu çalışmaların 9 kişi bir kısmını içerde bir kısmını içerde çektik.Bunu yaparken bu kadar kişiyi bir araya aynı zamanda toplamak zordu ama başardık.Kameraların iyi olmamasından dolayı bazı görüntüleri iyi çekemedik.Ama aynı kareyle ilgili birden fazla görüntü çektiğimiz için iyi görüntüleri ayıklayıp onları ekledik.Sonuç olarak çok başarılı bir yaratıcı çalışma yaptık.

ROLLER

Efe BAYRAMGÜLER-------------Akaki AKAKİYEVİÇ
Dadlez SABAK----------------------Hırsız ve polis
Kendal VAROLGÜNEŞ------------Önemli kişi
Yağmur ÜNAL----------------------Sekreter ve kameraman
Mısra ŞENGELDİ------------------Hırsız
Ezgi Cemre ER---------------------Kumaşçı ve hizmetçi
Onur Ulaş ACARLI----------------Bekçi
Melih Meriç-------------------------Terzi
Barışcan AVCI----------------------Patron


















MAVİ SÜRGÜN


MAVi SÜRGÜN

                          Halikarnas Balıkçısı
1890-1973 yılları arasında yaşamış Anadoluculuk akımını destekleyen yazar, gazeteci, ressam, şair, rehber ve araştırmacıdır.
En önemli eseri “Mavi Sürgün”dür.Çevirileri ve kitapları dolayısıyla kültür bakanlığı 1971 Devlet Kültür Armağanı verilmiştir.1973’te kemik kanserinden İzmir’de hayatını kaybetti.

Bazı insanların o kadar kötü ,talihsiz yaşamları olur ki , üzüntüyü belki de  bu yaşam karşısındaki zaferlerinin ve mutluluklarını anlatmak isterler. İşte Halikarnas Balıkçısı’da bu insanlardan biridir.İstanbul’da güzel belki’de çok “routine”bir hayatı varken birden nedenini bile bilmeden İstiklal Mahkemesi tarafından tutuklanır ve bu tutuklanıştan sonra bütün hayatı tahmin edilemeyecek ölçüde değişir.
Kitabın Özeti:
Halikarnas Balıkçısı  30’lu yaşlardayken 1. Dünya Savaşının son yıllarıdır. İstanbul işgal edilmiştir. İşgal güçleri İstanbul’da yerel halka çok kötü davranır. Halikarnas Balıkçısı İstanbul’un eski havasını arar. Bunun için bir şeyhin altındaki bir topluluğa üye olur,bazı gazetelerde ve dergilerde yazılar yazar ama ne yaparsa yapsın halk çok kötü durumdadır, hayat çekilmez hale gelmiştir. Günler böyle geçerken birgün Halikarnas Balıkçısı evde dinlenirken kapıya sivil polisler gelir ve Halikarnas Balıkçısını tutuklarlar. Neden tutuklandığını bile öğrenmeden onu yürüyerek karakola götürürler. Halikarnas Balıkçısı için bu yürüyüş bir işkencedir çünkü içine bir daha evine dönemeyeceği doğar. Gerçekten de öyledir Halikarnas Balıkçısı  uzun bir süre daha o evi göremeyecektir. Yoldayken yanındakilerden istiklal mahkemesine gideceğini öğrenir ve bu da onun için ikinci bir şoktur çünkü İstiklal Mahkemesi'ne gidenler asla basit bir suçla cezalandırılmazlar. Karakolda bir gece kaldıktan sonra Haydarpaşa Garı’na Ankara trenine  giderler. Haydarpaşa  Garı’nda  kendisiyle aynı suçtan yargılanan eski bir arkadaşı olan M.Zekeriya’yı görür ve bir nebze de olsa rahatlar.Çünkü en azından ne suçundan yargılandığını öğrenir. O eskiden yazdığı bir yazıdan dolayı yargılanır. Sonra trene binerler. Aynı kompartımanda kalırlar. Bu sürede Halikarnas Balıkçısı çok rahatlar çünkü Zekeriya birkaç hafta sonra geri döneceklerini söyler. Ertesi gün Ankara’ya varırlar oradan polis merkezine götürülürler. Akşama kadar polis merkezinde kalırlar. Sonra oradan da Cebeci Hapishanesine götürülürler. Cebeci Hapishanesi o zamanlar yeni yapılmıştır koşulları çok kötüdür. Bu kötü koşullarda bir kaç gün kaldıktan sonra İstiklal Mahkemesi'ne götürülürler.İstiklal Mahkemesi'nde bazı resmi işlemlerden sonra tekrar hapishaneye götürülürler. Yine birkaç gün kaldıktan sonra mahkemeye yargılanmak için götürülürler. Mahkemedeki uzun, stresli ve kasvetli kararın sonunda Halikarnas Balıkçısı’nın ve Zekeriya’nın sürgün edilmesine karar verilmiştir. Zekeriya Sinop’a, Halikarnas Balıkçısı da Bodrum’a 3 yıl sürgün cezası verilmiştir. Halikarnas Balıkçısı bu olaya çok sevinir çünkü daha ağır hatta idam beklerken sadece 3 yıllık bodrum sürgün cezası verilmiştir. Mahkemeden sonra tekrar hapishaneye götürülürler. Birkaç hafta geçtikten sonra Zekeriya hapishaneden sürgüne çıkar. Ama Halikarnas Balıkçısı hala gönderilmemiştir.Ve Zekeriya Sinop’a ulaşmışken Halikarnas Balıkçısı hala Cebeci Hapishane’sindedir. Aradan birkaç ay geçtikten sonra Halikarnas Balıkçısı'na da yola çıkacağı haberi verilir. Ertesi gün hapishaneden çıkarlar ve Ankara Garı’na giderler. Bir kompartımana girerler. Uzun bir tren yolculuğundan sonra tren Afyon’a varır.Afyon’da harçlık almak amacıyla inerler. Bir gece  bir bakkal dükkanında kalırlar.  Ertesi sabah hükümet dairesine giderler. Ancak üçüncü günde parayı alırlar. Ertesi gün trene binerler. İki gün sonra İzmir’e varırlar. İzmir’de yaklaşık yirmi gün kaldıktan sonra trenle Aydın’a yola çıkarlar. Aydın’a vardıktan birkaç gün sonra otobüsle Çine’ye giderler. Birkaç gün sonra oradan otobüsle Muğla’ya giderler. Uzun bir süreden sonra Muğla’dan  Milas’a giderler. Bir hafta sonra nihayet Milas’tan Bodrum’a yola çıkarlar. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Bodrum’ varırlar. 10-12 gün diye beklenen yolculuk  yaklaşık 4 ayda biter. Halikarnas Balıkçısı Bodrum’da kaymakamlık binasına gider. Bodrum kalesinde değilde Bodrum’da kalacağını öğrenince çok sevinir.Bodrum’u kaymakamla beraber gezerler. Çok mutlu olur çünkü herkes ona sürgün cezası almış bir suçlu gibi değil de normal bir insanmış gibi davranır. Kaymakamla birlikte gidip Halikarnas Balıkçısı’na bir ev kiralarlar. Halikarnas Balıkçısı  birkaç gün boyunca evinde halini düşünür ve depresyona girer. Birkaç gün sonra üzüntüsü azalır ve yavaş yavaş aslında Bodrum’un çok güzel bir yer olduğunu fark eder. Her gün Bodrum’u ve Bodrum Kalesi’ni gezer, balık tutar, sahilde yürür, insanlarla tanışır, onlara bir şeyler öğretir ve bunlar gibi çok şey yapar. Artık o da bir Bodrumludur, artık Bodrum’u çok sevmiştir. Birkaç ay sonra eşi ve çocuğu Bodrum’a gelir. Bodrum’da geçen uzun ve güzel günlerden sonra sürgünün 1,5 yılı dolmuşken tam da Halikarnas balıkçısı ölümüne kadar Bodrum’da kalmayı planlarken İstiklal Mahkemesi Halikarnas Balıkçısını geri kalan cezasını İstanbul’da geçirmesine karar verir. İstiklal Mahkemesi bu kararı bir ödül olarak vermişken Halikarnas Balıkçısı bu kararı  çok kötü bulur. Ama mecburen İstanbul’a gider. İstanbul’dayken Bodrum’a gitmek için planlar yapar. Bodrum için tohumlar, kitaplar ve olta takımları alır. 1,5 yıl sonra sürgün biter ve Bodrum’a gider. Artık o çok mutludur. Çünkü büyük İstanbul sürgünü bitmiştir. Halikarnas Balıkçısı ailesiyle birlikte  Bodrum’a varınca kendilerine bir ev yapar. Aldığı tohumları tüm Bodrum’a diker. Aldığı olta takımlarını dağıtır balıkçılıkla ilgili  yeni yöntemler gösterir. Aldığı kitapları da kullanarak Bodrum’da olmayan bitki türlerini getirir. Artık asıl hayatı başlamıştır. Bodrum’da çok mutludur. Ve yıllar geçmiştir Halikarnas Balıkçısının çocukları büyümüştür ama Bodrum’da okul yoktur, savaş dolayısıyla her şey pahalılaşmıştır. Artık uzun ve güzel Bodrum günlerinin sonu gelmiştir. Halikarnas Balıkçısı ve ailesi İzmir’e giderler…